Gelecek on beş yıl içinde dünya nüfusunun 9,2 milyara ulaşacağı, şehirleşmenin %70 oranında artacağı ve toplam gelir tablosundaki artışın yalnızca %1,1-3,1 arasında kalacağı öngörülmektedir. Bu süreçte ekolojik dengenin bozulması, günümüzde en önemli konulardan biri olmaya devam etmektedir. Dünya genelinde yaklaşık 60 milyar hayvan varlığına rağmen, kitlesel açlık
tehdidi hâlâ hissedilmektedir. 2050 yılı itibarıyla kanatlı etine olan talebin %700 artacağı bekleniyor. Benzer şekilde, diğer gıda ürünleri, et ve süt gibi hayvansal kaynaklara da talep artışı olacağı tahmin edilmektedir. Ancak, hayvansal gıda üretiminde kullanılan bu büyük hayvan varlığına rağmen, birçok ülkede açlık ve buna bağlı dramlar yaşanmaktadır.
İnsanlığı bekleyen bu endişe verici tehlikelerin önünü almak için etkili stratejilerin uygulanması artık bir zorunluluk haline gelmiştir. Küresel gıda kaynaklarının sınırlı, ancak tüketim reflekslerinin sınırsız olduğu bu dönemde, mevcut potansiyelin maksimum seviyede değerlendirilmesi gerekmektedir. Gıda kaynaklarının fayda maksimizasyonunu sağlamak ve alternatif çözümler geliştirmek için en etkili yolların başında biyoteknoloji gelmektedir. Hayvanlarda yardımcı üreme biyoteknikleri, kısa sürede hayvansal üretimi artırmak amacıyla gelişmiş ülkelerde etkin bir şekilde kullanılmaya başlamıştır.